belgin temur


Anne Bağımlılığı ve Özgüven Gelişimi

Yaşamın ilk 3 yılı ve anne bağımlılığı Yaşamın ilk 3 yılında çocuklar annelerine fiziksel ve duygusal olarak bağımlıdırlar. Beslenmeleri, dış dünya ile ilişki kurmaları, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması anne aracılığıyla olur ve bebek bu dönemde kendini annenin bir parçası gibi hisseder. Bu yaşlarda bebek annesini düzenli olarak görmek onun varlığını, yakınlığını ve sıcaklığını hissetmek ihtiyacındadır. 3 yaşından itibaren çocuklar yavaş yavaş anneden ayrışmaya ve anneden farklı bir birey olduklarını fark etmeye başlarlar. Konuşmalarının gelişmesiyle dış dünya ile ilişki kurmaya ve kendi ihtiyaçlarını ifade etmeye başlarlar. Becerilerinin gelişmesiyle, giyinme-soyunma, beslenme ve temizlik ihtiyaçlarını kendileri gidermeye başlarlar. Tam olarak bir “birey” olduklarını fark etmeye başlar ve birey olmanın hazzını yaşamaya başlarlar. Bu döneme kadar anneyle kurulmuş olan bağımlılık ilişkisi normal koşullarda yerini ayrışmaya bırakır ve tüm yaşamın belki de en önemli dönüm noktasına gelinir. Bu nedenle de ancak3 yaşını dolduran bir çocuk sosyal bir grubun parçası olmaya hazırdır ve bu nedenle bu yaştan itibaren çocuklar bir okul öncesi kuruma gidebilecek olgunluğa erişirler.

İlk 3 yılın temel psikolojik özelliklerinin başında anneye bağımlılık gelmekte buna ek olarak çocukların benmerkezci kişilik özelliklerinin olduğu bilinmektedir. Kendi isteklerinin öncelikli ve hızlı olarak karşılanmasını beklemek; ihtiyacını erteleyememek; başkasının ihtiyacı olabileceğini fark etmemek ve istediği her şeye, çevresinde gördüğü her objeye her şekilde sahip olduğunu düşünmek bu dönemin en belirgin özelliklerindedir. 

Yaşa ait temel kişilik özellikleri ne zaman probleme dönüşür?

İlk 3 yılda doğal olan bağımlılık ve benmerkezcilik duygularının 3 yaşından sonraya taşınması genellikle problem yaratır. Bebeklik çağında bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılamak, aşırı ilgi ve sevgi göstermek, onunla zaman geçirip şefkatinizi belli etmek onun ileride ihtiyaç duyacağı güven duygusu, kendinden emin olma, kendine değer verme, “seviliyorum ve önemliyim” duygularının temelini oluşturur. Ama bununla birlikte anne-babalar gelişimin erken yaşlarından itibaren çocuğun bağımsızlığını da teşvik etmeli, aşırı kontrol yerine onlara deneyim fırsatı vermelidirler. İlk 3 yılda bağımlılığın var olduğu bilinmekle birlikte bir yandan da bebek hareketlenmeye başladıkça bağımsızlık ihtiyacının da büyümeye başladığı görülmektedir. Emeklemek ve ardından yürümek, bağımsızlık dürtüsünün ilk ifade biçimidir. Bebeğe zarar gelmesi kaygısıyla merakını gidermesini hep engellemek, bağımsızlık duygusunu ve dolayısıyla da özgüveni ilk yeşerdiği dönemde baltalamak anlamına gelir. Çocuğun çevreyi keşfetmesi, yuvarlanması, güvenli bir alanda hareket halinde olması. Bağımsızlığı ve güveni hissetmesi açısından da önemlidir. (Burada teşvik etmek ve fırsat vermek ile ihmalin birbirine karışmaması önemlidir. İhmal etmek de en az kısıtlamak kadar, bazen çok daha fazla zarar verici olabilmektedir.)

İnsanın doğası gereği zaman içinde becerileri gelişir. Ve ilk 3 yılda giyinme, soyunma, temizlik, yemek yeme becerilerinin çok önemli bir bölümü tamamlanır. Tüm becerilerin gelişmesi ve alışkanlığa dönüşmesi ancak fırsat verilerek gerçekleşir. Becerilerin doğası gereği de ilk zamanlarda “mükemmel” değillerdir. Çocuğun çatalı ve kaşığı bir yetişkin kadar iyi kullanamaması bir yetişkin kadar hızlı giyinip soyunamaması elbette doğaldır. Becerilerin geliştiği bu ilk dönemde yeterince iyi ve hızlı yapamadıkları gerekçesiyle engel olunur ve onların bu ihtiyaçları yetişkinler tarafından karşılanırsa çocuğun bağımsızlık ihtiyacı ve güven gelişimi de doğal olarak engellenmiş ve zedelenmiş olur. Oysa becerileri yeni yeni gelişen bir çocuğun desteklenmeye, kendi yapabildiği işlerle ilgili olarak övülmeye, bunların büyümeye ait önemli belirtiler olduğunu duymaya ihtiyacı vardır. Üstelik yeterince gelişmeyen beceriler dıştan müdahale ile engellenirse çocuğun bu beceriyle ilgili kendini yetersiz hissetmesi riski de oluşmakta ve bu durum yeni şeyler deneme konusunda çocuğun yeterince istekli olmamasına neden olabilmektedir.

Uyku alışkanlığının bağımsızlaşmadaki önemi
Uyku alışkanlığı da çocuğun ilk yıllarda bağımlı veya bağımsız davranış modelleri geliştirmesinde önemli rol oynar. Buradaki prensip de çocuğun kendi başına uyumasını sağlamaktır. İlk yaşın sonlarında bebek gece boyunca ek beslenmeye ihtiyaç duymadan uyumaya hazır hale gelir. Uyku bölünmeleri olduğunda çocuğu rahatlatmak önemlidir ama en ufak bir hareketinde anne-babanın aşırı tepki verdiği yeniden uyuyana kadar elini tutuğu, yanında yattığı veya kendi yatağına aldığı durumlarda çocuklar bu alışkanlığı ileriki yıllara kadar taşıyabilmektedirler. Çocuğa uygun uyku ortamı hazırlayıp mümkün olduğunca erken dönemde kendi başına uyumasını sağlamak bağımlılık riskini en aza indirmek açısından önem taşımaktadır. 

Pekiştirilen benmerkezcilik


İlk yıllarda her talebine karşılık bulan bir çocuk zihinsel ve sosyal gelişiminin de etkisiyle 3 yaşından itibaren ona bir engel ya da neden sunulduğunda isteklerini erteleyebilir veya vazgeçebilir olgunluğa gelir. Ama bu birden bire ve kendiliğinden olmaz elbette. Anne babaların en sık yaşadıkları problemlerden biri çocukların “tutturma” eğilimidir. Bir yere gitme, bir şey alınması vs. konularında çocuklar tutturur ve anne-babalar ne yapacaklarını bilemez. Bazen de “çocuğun gelişim dürtülerini engellememek” düşüncesiyle ellerinden geldiğince çocukların her talebine cevap vermeye çalışırlar. Oysa çocukların sınırlandırılmaya ihtiyaçları vardır. Çünkü kendi kendilerini sınırlandırmayı ve kontrol etmeyi küçük yaşlarda öğrenemezler. Ve sınırsız bir özgürlük ve her taleplerinin karşılanacağını düşünmeleri onların kişilik gelişimleri üzerinde oldukça olumsuz etkilere yol açmaktadır. Dış dünyada, sosyal yaşamda birçok konuda kurallar ve sınırlar vardır. Çocuk sosyal bir grubun parçası olduğu andan itibaren engellenmelerle ve kurallarla karşılaşacaktır ve engellenmeye alışık olmayan, her türlü talebi karşılanan çocuklar böyle bir durumda bocalamakta ve mutsuz ve uyumsuz olabilmektedirler.  
Özgüven

Özgüvenin temeli bebeklik yıllarında atılır. Bebeklik çağından itibaren öncelikle sevgi, şefkat ve ilgi gören, ihtiyaçları yeterince karşılanan, koşulsuz sevildiklerini ve koşulsuz kabul ve destek gördüklerini hisseden çocuklar kendilerine güvenirler ve yaşamda karşılaştıkları güçlüklerin üstesinden gelmek konusunda daha etkili olabilirler. Çocuklar büyüdükçe becerilerinin gelişimiyle ve sosyalleşmeleriyle birlikte kendilerinin ve birey olduklarının da farkına varmaya başlarlar. Yetenekleri konusunda desteklenen bireyselliği önemsenen, bağımsızlaşmasına fırsat verilen, önemli ve değerli olduğu hissettirilen her çocuk özgüven geliştirebilir. Bazen anne-babaların sevgi, ilgi ve kontrol kaygısı çocuğun kendini ortaya koyamamasına, yeteneklerini geliştirmeye fırsat bulamamasına, kendini ifade edememesine ve yetersiz hissetmesine neden olabilmekte ve özgüven gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir. Tam tersi olarak ihmal edilen, hor görülen, aşağılanan, utandırılan, eleştirilen ve kendisinden yapabileceğinin çok üzerinde performans ve başarı beklenen çocukların da özgüveninin gelişemediği ve hep bir yetişkinin onayına, desteğine ve kontrolüne bağımlı kaldığı bilinmektedir. Kendini ortaya koyma, becerilerini geliştirme konusunda girişken olma, karar alabilme, aldığı kararları uygulama cesaretini kazanma gibi konular ancak özgüvenin varlığıyla gerçekleşebilir. Ve hem akademik yaşantının hem de sağlıklı ve uzun süreli sosyal, duygusal ilişkiler kurabilmenin önkoşuludur. Bu nedenle çocuğun özgüveninin oluşması büyük ölçüde anne-baba tavrı ile ilgilidir.