belgin temur
Mükemmeliyetçi Anne-Babalar
Anne-baba tutumu çocuğun davranışını nasıl yönlendirir?
Çocuklar bebekliklerinden itibaren anne-babalarından aldıkları tepkiler doğrultusunda doğruyu ve yanlışı öğrenirler. Küçük bebek annesinin istediği gibi mamasını yediğinde annesinin gülümsemesi, yumuşakça dokunması ve sevgi sözcükleriyle kabul gördüğü mesajını alır. Annenin bu davranışları bebeğin istenen davranışını ödüllendirici niteliktedir. Bir yaşındaki bebek dokunmaması gereken bir eşyaya dokunduğunda annesinin engellemesiyle karşılaşır; annesi ses tonuyla ya da davranışıyla bebeğe bu davranışının uygun olmadığı mesajını verir. Böylece bebekler erken dönemden itibaren yapmaları ve yapmamaları gereken şeyleri öğrenmeye başlarlar. İstenen davranışları sergilediklerinde dış dünya onlar için sevgi dolu, kabul edici, sıcak ve ödüllendiricidir; tam tersi olarak istenmeyen davranışları karşısında engellenebilirler ve bu dış dünya tarafından hoş karşılanmaz, ödüllendirilmez. Böylece anne-babanın tutumu çok erken dönemlerden itibaren çocuğun davranışlarını yönlendirmeye başlar.
Mükemmeliyetçi yaklaşım
Bebekler başlangıçta davranışlarının değerlendirmesini anne-babalarının tepkileri aracılığıyla yaparlar. Anne-babanın eğitim anlayışına ve nasıl bir çocuk yetiştirmek istediklerine bağlı olarak pekiştirdikleri ya da engelleyip cezalandırdıkları tutum ve davranışlar da farklı olmaktadır. Elbette her anne-baba çocuğunun gelişimini destekleyecek ve onun zihinsel, psikolojik ve fiziksel gelişimi için gerekli olduğunu düşündüğü tüm önlemleri alır; çocuğunun yaşama dair tüm bilgileri doğru öğrenmesi, kendisini geliştirmesi konusunda destekleyici olur. Ama bazen anne-babalar çocuklarının başlangıçtan itibaren her şeyi “mükemmel” yapmaları konusunda ısrarcı olabilirler. Bu anne-babalar genellikle kendilerinde de hataya izin vermeyen kişilerdir. Onlara göre her şey zamanında, yerli yerinde, yeterli derecede ve hatasız yapılmalıdır. Bunun için gerekli tüm kaynaklar sonuna kadar kullanılmalıdır. Eğer bir hata yapılmışsa burada mutlaka bir sorun var demektir; yeterince dikkat edilmemiştir, yeterince önem verilmemiştir, yeterli çaba harcanmamıştır. Yani ortada bir hata vardır ve bu hata affedilebilir değildir. Mükemmeliyetçilik, kişinin hayatını zorlaştıran, hırsı ve “doğru” yapmayı yaşamın ilk hedefi olarak gören bir yaklaşımdır. Oysa her zaman her şeyin doğrusunu yapmak mümkün olamayacağı gibi bir çok konuda “tek bir doğru” da yoktur. Yani bir şeyi başarmanın birçok değişik yolu olabilir ve bu yol kişiye göre değişebilir. Mükemmeliyetçi ailelerde çocukların belli bir doğruya ulaşmaları için genellikle tek bir yol önerilir. Bu yol en doğru ve en mükemmel yoldur. Çocuk kendi doğrusunu bulmak için anne-babanın belirlediği bu yoldan geçmek durumundadır. Aksi halde davranışı onaylanmaz ve eleştirilir. Özellikle de kendileri başarılı olmuş, meslek sahibi, statü sahibi, yüksek eğitimli kişiler çocuklarının “kendileri gibi” olması konusunda daha ısrarcı olabilmektedirler. Çocuklarının okulda “en başarılı” olmalarını isterler. Kendileri bunun için gerekli tüm yatırımları yaparlar; çocuklarını iyi bir okula gönderip, en güzel okul malzemelerini alırlar, çocuğun başarılı olması için gerekli her türlü koşulu sağlarlar. Sıra çocuktadır. O da bu olanakları çok iyi kullanıp kendisine yapılan yatırımın karşılığını çok başarılı olarak verecektir. Sınavda tüm soruları doğru yapmışken, neden bir soruda dikkat hatası yaptığıyla ilgilenilir. Bir sonraki sınavda aynı hatayı yapmaması için defalarca uyarılır ve gerekli tüm önlemler alınır. Başarılı olduğu, hatasız yaptığı sınav sorularıyla ilgilenilmez. Başarı zaten olması gereken bir sonuçtur. Ama yanlışlar affedilmez. Çünkü çocuk aynı soruyu bir önceki akşam babasıyla yapmıştır; sınavda aynı soruyu yanlış yapması affedilir bir durum değildir.
Çocukluğunda yeterli eğitim alamamış, yaşam koşulları nedeniyle iyi eğitim olanaklarına sahip olamamış anne-babalar da bazen benzer bir mükemmeliyetçi tutum içine girebilirler. Bu aileler de çocuklarının başarısı için seferber olurlar. Her türlü olanağı yaratırlar. Sonucunda bekledikleri kendilerinin yapamadığını çocuklarının yapmasıdır. Bu durum genellikle çocuklar üzerinde şöyle bir baskı yaratır: Anne-baba çocukluğunda çok zorluk çekmiştir. Çocuklarına sağladıkları olanakların hiçbirine sahip olmamışlardır. Oluşturulan koşullara sahip olan bir çocuğun da mutlaka başarılı olması beklenmektedir. Aksi bir durum düşünülemez. Bu durumda çocuk hata yapmaktan ve başarısız olmaktan daha fazla korkmaktadır.
Mükemmeliyetçi yaklaşımdan çocuklar nasıl etkilenirler?
Çocuklar becerileri geliştikçe kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılama çabasına girerler. Örneğin; bir yaş civarındaki çocuk eline çatal, kaşık almak ve onları fonksiyonel olarak kullanmak arzusundadır. Başlangıçta bu bir oyun gibi olsa da aslında çocuğun çatal-kaşıkla yemek yeme becerisinin gelişmesi için bu dönemde eline çatal-kaşık vermek çok önemlidir. Oysa mükemmeliyetçi ailelerde çocuk henüz çatalı mükemmel kullanamadığı için ve yemek yerken üstüne dökme olasılığı olduğu için çocuğa izin verilmez ve elinden çatalı alınarak çocuğun beslenmesi anne-baba tarafından sağlanır. Çocuk evdeki bir çok eşya ve aletin kullanımıyla ilgilenir, her şeyi denemek, keşfetmek ister. Oysa iyi yapamadığı veya henüz erken olduğu gerekçesiyle engellenen çocuk “sen yapamazsın”, “yeterince iyi yapamazsın” ya da “yeterince iyi değilsin” mesajını almaktadır. Bu şekilde büyütülen bir çocuk, doğuştan getirmiş olduğu halde bir çok becerisini geliştirme fırsatı bulamaz. Bir süre sonra da “ben iyi yapamıyorum”, “ben beceremem” algısı gelişmeye başlar. Çok basit aktivitelerde bile performans kaygısı yaşamaya başlar. Hatta daha önce deneyip başardığından emin olmadığı yeni aktiviteleri denemek konusunda isteksiz olmaya başlar. Çünkü denemek ve sonunda başarısız olmak kaygısı ağır basmaktadır.
Anne-babaların hataya izin vermeyen, hep mükemmeli bekleyen tutumları çocuklar üzerinde ciddi bir kaygı yaratmaktadır. Çocuklar yanlış yapma kaygısıyla bir çok şeyi denemekten çekinmekte bu da uyum sorunlarına neden olabilmektedir. Ayrıca benlik algısının gelişiminde de anne babadan alınan geri-bildirimlerin önemi büyüktür. Mükemmeliyetçi tavır sanıldığının aksine çocuğu her zaman başarıya götürmemekte hatta “başarısızım”, “yeterince iyi değilim” algısının gelişmesine neden olabilmektedir. Çocuğun kendini yeterli ve başarılı hissetmesinin ön koşulu, yapabildiklerinin, iyi olduğu yanlarının, çabasının vurgulanması ve desteklenmesidir.
Ayrıca mükemmeli arayan çocuk en doğrusunu ve en iyisini de yapsa genellikle bundan tatmin olmayacaktır. Çünkü hep “daha iyi”yi hedeflemesi öğretilmiştir ve yaptığı her şey, ortaya koyduğu her ürün “hatasız” ve “mükemmel” olmalıdır. Böyle bir çocuk hiçbir zaman yaptığının yeterince iyi ve hatasız olduğundan emin olamaz. Kendisinde hata ve eksik aramaya alışmıştır ve bu nedenle de ürününden hoşnut olmayacaktır. Böyle bir durumda dışarıdan aldığı övgüler ve destek de işe yaramayabilir. Çünkü kendisi kendi yaptığından tatmin olmadığı için yapılan olumlu eleştirileri de inandırıcı bulmayacaktır. Bunun yanı sıra özellikle de anne-babasına sürekli kendini ispat etme, kendini beğendirme çabasına girecektir. Bu çaba bir süre sonra kızgınlık yaratabilir. Anne-babaya duyulan kızgınlığın da her zaman ifade edilmesi kolay olmamaktadır. Bazen bu öfke çocuğun kendisine dönmekte, kendisine zarar verici davranışlar içine girmekte veya çevresiyle uyum sorunları yaşayabilmektedir.
Mükemmeliyetçi anne-babaların çocukları arkadaş ilişkilerinde de sorunlar yaşayabilmektedirler. Diğer çocukların tutum ve davranışlarını daha fazla eleştirmekte, onlardan beklentileri fazla olmakta ve kendi istedikleri gibi davranmadıklarında da onlardan uzaklaşmayı tercih edebilmektedirler. Bunun sonucunda arkadaş bulmakta, arkadaş edinmekte ve bu arkadaşlıkları sürdürmekte de güçlükler yaşayabilmektedirler.
Anne-babalara öneriler
* Çocuklar bebeklik döneminden itibaren becerilerini geliştirmeleri konusunda desteklenmelidirler. Ama unutulmaması gereken, becerilerin ancak hata yapılarak ve beceriksizliğin ardından öğrenileceğidir. (Arabanın direksiyonuna ilk oturduğumuzda hiçbirimiz mükemmel araba kullanmadık!) Bu nedenle ilk öğrenme ve öğretme aşamasında bebeğinize deneye-yanıla öğrenme konusunda fırsat verin. Yeterince iyi ve becerikli yapamadıklarında onları engellemeyin, utandırmayın; aksine yeniden denemelerine ve kendi kendilerine bu becerileri geliştirmelerine izin verin. Çocuğunuz bir şeyi kendi yapmak istiyorsa onu yapabilmek için gerekli donanıma sahip olmaya başladı demektir. Bu aşamadaki engellemeler uzun vadeli kaygı ve güvensizlik duygusunun temelini oluşturur.
* Hırslı olmak başarıyı tetikleyebilir. Ancak bu hırsın kaygı yaratacak boyutta olması tam tersi olarak başarıyı engelleyici olabilmektedir. Çocuğunuzu başarılı olmaya yönlendirirken onu başkalarıyla değil kendi içinde yarışmaya teşvik ederseniz, başarma hırsının kaygıya dönüşmesi engellenebilir. Başkalarıyla yarıştırılan ve başarısı başkalarının seviyesiyle karşılaştırılan çocuklar yetersizlik hissini ve performans kaygısını daha yoğun yaşamaktadırlar.
* Çocuğunuzun yapamadıklarından çok yapabildiklerine odaklanın. Başarılı olduğu yanları vurgulanan ve pekiştirilen bir çocuk, yeni şeyler öğrenmeye ve keşfetmeye daha istekli olacaktır. Tam tersi olarak yapamadıkları vurgulanan çocuklar hata yapma ve beğenilmeme korkusuyla öğrenmesi için gerekli hevesi de gösteremeyecektir.
* Hatanın insanı geliştiren ve öğretici bir tarafı olduğu unutulmamalıdır. Çocuk kendi çabasına rağmen hata yapabilir. Bu hatanın sonucunu kendisi yaşar ve bu bir yaşam deneyimidir. Bu deneyime dışarıdan müdahale etmek çocuğu sınırlayıcı olmaktadır. Çocuk kendi davranışlarının sonucunu kendisi yaşamalıdır. Bu aynı zamanda kendi davranışlarının sorumluluğunu edinmesi açısından da önem taşımaktadır. Hatanın yapılabilir olduğu, her insanın hata yapabileceği, hataların bizi doğrulara götüreceği vurgulanmalıdır. Asıl ödüllendirilmesi gereken çocuğun çabasıdır. Yeterince çaba göstermesine rağmen çocuklar hata yapabilirler (Yetişkinler de öyle!) “Bu sınava çok çalışmıştın, soruların çoğunu da doğru yapmışsın, tebrik ederim” denilen bir çocuk bir sonraki sınava çalışmaya daha fazla motive olacaktır. “O kadar anlattım sana yine dikkat etmemişsin, bu hata sana yakışıyor mu?” denilen bir çocuk ise kendini başarısız, beceriksiz, sürekli hata yapan bir çocuk olarak hissedecek ve “ne yaparsam yapayım başaramıyorum” diye düşünerek bir sonraki sınava çalışmaya da istekli olmayacaktır. Çalışsa da başaramama kaygısı ile yeterli performansı gösteremeyecektir.