tuğba gürçağ yarız
Savaş Yaşayan Bir Çocuğun Dünyası
Günümüz dünyasında savaş olgusu, teknolojinin ve medeniyetin ilerlemesi ve gelişmesiyle birlikte tüm hayatımıza iyice yerleşmiş durumdadır. Çeşitli bilgisayar oyunları, televizyondaki dizi ve filmler, gazetelerdeki haberler aracılığıyla evimize giren savaş içerikli öğeler, bizler ne kadar çocuklarımızı uzak tutmaya çalışsak ta onlara ulaşmaktadır. Savaş insanların kendi elleriyle oluşturdukları felaketlerin en büyüğüdür. Savaşı sadece dışarıdan izleyen bireyler bile travmatize olurken; savaşı bizzat yaşayan, savaşa asker olarak katılan, savaş ortamında bulunan, savaşta yakınlarını kaybeden herkes savaş mağduru olmakta ve travma yaşayabilmektedir. Savaşlarda yaşananlar çocukların ruhsal dengelerini sürdürmelerini zorlaştırmakta, yaşamın devamı için gerekli olan güvenlik ve korunma duygularını derinden sarsmaktadır. Savaşı yaşayan çocuklar gerçek bir ölüm-kalım süreci yaşarlar.
Piaget’e göre çocukların dünyayı algılamaları, anlamaları ve düşünmeleri için gereken çeşitli yollar vardır. Bu yollara şema denir. Şemaların oluşumu, değişimi, gelişimi ve biçimlenmesi; zihinsel gelişimin temeli olarak düşünülebilir. Organizmalar, içinde yaşadıkları dünyayı kurgular ve zihinlerine kaydederler. Bu kayıtlar organizmaların davranışlarını belirlemektedir. Şemalar, deneyimler sonucu kazanılan, organize edilen ve süreklilik kazanan davranış örüntüleridir. Çocuğun neredeyse her konu ile ilgili şeması vardır ve yeni kişiler tanıdıkça, yeni nesneler ile karşılaştıkça, yeni olaylar yaşadıkça bu şemaların sayıları artmaktadır. Şemaları üç alt grupta incelemekteyiz: 1) davranış şemaları 2) sembolik şemalar 3) düşünce-işlem şemaları.
1) Davranış Şemaları: Bu şemalar bebeklikten itibaren, bir nesne ile etkileşim ve deneyim sonucunda oluşan en ilkel entelektüel şemalardır. Bu şemalar ilk iki yılda yani Piaget’e göre duyusal-motor evrede oluşmaktadır. Bu dönemde bebek duyarak, hissederek, yaparak dünyayı öğrenir yani beş duyu bebek için çok önemlidir. Bu dönemde oluşturulan şemaların sayısındaki fazlalık, yeni şemaların eklenebilirliğini kolaylaştırmaktadır. Emme ve yakalama refleksleri ile davranış şemaları oluşmaktadır, böylece çocuk ilk önce kendini sonra çevresini anlamaya ve tanımaya başlamaktadır. Savaş döneminde büyüyen çocukların çevrelerinde şema oluşturabilecekleri uyaran sayısı, diğer çocuklara göre daha azdır. Bu dönemde oluşan şemalar sadece yakın çevre ile ilişkili olacaktır. Normal bir fiziksel ve sosyal ortamda büyüyen bir çocuk bu dönemde oyuncaklar, kitaplar, odalardaki değişik malzemeler, çeşitli mamalar, yoğurtlar, vb. gibi birçok uyaran ile karşılaşıp onların özelliklerini öğrenmeye başlayarak şemalarını oluşturma aşamasına gelebilirken; savaş ortamında büyüyen çocuklar bu tarz uyaranlar yerine daha çok savaş ile ilgili ve savaşı anımsatacak obje ve uyarıcılar ile karşılaşacaklardır. Savaş ortamında büyüyen çocuklar sıklıkla kendilerine ait bir yatağa-odaya-eve sahip olamayabilirler. Bu nedenle bu kavramların şemaları bu çocuklarda bizim bildiğimiz anlamda oluşmayacaktır. Onlar kendi yattıkları yeri yatak, kaldıkları sığınağı da ev olarak şema haline getireceklerdir yani bu eşyalara ilişkin şemaları aynı yaş grubunda olup barış ortamında yaşayan çocuklardan daha farklı olacaktır. Bilişsel gelişim, şema oluşumu ve gelişimi ile paralel gitmektedir. Savaş ortamında büyüyen çocukların karşılaştıkları uyaranlar daha az olacağından oluşturacakları şema sayısı da az olacaktır, bu da ileriki dönemlerde bilişsel gelişimi olumsuz yönde etkileyebilir, çünkü şemalar bilişsel gelişimin temelini oluşturmaktadır. Eğer temel sağlam olmazsa, yapı da sağlam olmayacaktır.
Savaş ortamında büyüyen çocukların, bu ortamın temel özelliği olan yüksek sese karşı tepkisiz kalması mümkün değildir. Ortada gezen tankların sesleri, patlayan top ve bomba sesleri, gökyüzünde gezen füze sesleri, askerlerin ayak ve koşma sesleri, acıdan dolayı inleyen ve ağlayan insanların sesleri, savaşan ve kaçışan insanların bağırma ve çığlık sesleri çocuklarda yüksek sese karşı şema gelişimine neden olacaktır. Bu sesleri duyan çocuklar genellikle huzursuz olurlar ve korkarlar. Bunların sonrasında da çocuklar ağlama tepkisi geliştirirler. Bunların yanı sıra bu yaş dönemindeki çocuklar direk olarak annenin ve babanın duygularını kopyalayarak yaşamaktadırlar. Annesi ve babasının yaşadığı duygular çocuğun duygularına rehberlik edecektir. Yani huzursuz, kaygılı, sıkıntılı, mutsuz ebeveynlerin çocukları da aynen bu duyguları yaşayacaktır. Ayrıca bu dönemde çocuklarda taklit seslerin kullanımı gözlenmektedir. Çocuklar sıklıkla çevreden duydukları bom-güm gibi sesleri taklit edebilirler ve bunlara yönelik şemalar geliştirebilirler. Bu çocukların yiyeceklere ve oyuncaklara ilişkin şemaları da diğer yaşıtlarına oranla daha farklı ve sınırlı olacaktır. Ne yerse ve ne ile oynarsa çocuk onun şemasını geliştirecektir.
2) Sembolik Şemalar: Bu şemalar ikinci yılın sonundan itibaren oluşmaya başlar. Bu şemalar yaşanmış bir olayı düşünüp onun sonucuna göre davrandığımız şemalardır, deneyimlerimiz ve geçmişteki olaylar sonucunda sözel veya düşünsel boyutta ortaya çıkarlar. Çocuklar 0-2 yaş döneminde geliştirdikleri şemaların sonrasında, bu dönemde yeni şemalar geliştirebilirler. Örneğin askerlere ilişkin şemalarda; askerlerin silahı vardır, çok korkutucu bir ses çıkarır bom diye, askerler yeşil giyer, şapkaları vardır, insanlara ateş ederler, insanları öldürürler..gibi askerlerin özellikleri doğrultusunda şemalar geliştirilebilir. Savaşa ilişkin gelişen şemalarda: anne-baba gider, herkes bağırır, çok ses çıkar, askerler olur, bombalar patlar, karanlık olur, ışık yakılmaz, vb. gibi özellikler yar alabilir. Bu yaşta çocukların dil kullanımı becerisi gelişmeye başlar. Çocukların kullandığı kelime sayısı arttıkça oluşturdukları şemaların sayısı da artacaktır. Ancak savaş ortamında çevrede kullanılan dil ve kelimeler sınırlı ve az sayıda olacağından çocuk sadece bu kelimeleri öğrenecektir. Bu yaştaki çocuklar için özümleme çok önemlidir. Yani çocuk öğrendiği bir şeyi çok sık tekrar eder. Savaşa ait sorular sıklıkla sorabilir: Nereye gittiler? Neden gittiler? Ne olacak? Bunlar ne işe yarıyor? Biz niye buradayız? Burası neresi? . Burada yetişkinlerin çocuğa nasıl yanıt vereceği ya da yanıt verip veremeyeceği konusu çok önemlidir. Çocuğu en doğru ve güvenilir bilgi ile bilgilendirmek gereklidir ancak savaş ortamında çocuğa bu bilgiyi doğru ve anlayabileceği düzeyde sunabilecek bir yetişkinin varlığının olup olmadığı bilgisi bile çok önemlidir.
Bu dönemde oyun simgeleşerek gelişmeye başlamaktadır. Savaş ile birlikte büyüyen çocukların oyun materyalleri diğer çocuklara oranla daha sınırlı sayıda olacaktır. Bu dönemde oyunlar genellikle tek başına oynanır. Bu dönemde çocuğu dil ve kavram gelişimi en önemli gelişim özelliklerinden olduğu için çocuğun savaş ile ilgili kavramları çevreden duyarak öğrenecek: savaş, ölüm, kan, silah, kavga, nefret, hüzün, kaygı, ülke gibi kavramların şemalarını oluşturacaktır. Örneğin silahlı bir askerden kaçan bir bireyi gören çocuk; silah ve askerin korkutucu olduğuna ve onları görünce kaçması gerektiğine dair bir şema geliştirebilir. Ayrıca çocuklar bu şemaları oyunlarında da kullanırlar. Öğrendikleri kelime ve kavramlar doğrultusunda çocuklar birbirlerine oyuncaklarını fırlatarak bomba atma oyunu, ellerine aldıkları iki tahta parçası ile savaşçılık oyunu, bu tahtalarla birbirlerini kovalayarak askercilik oyunu oynayabilirler. Ayrıca bu yaşlardaki çocukların genellikle hayali arkadaşları olabilmektedir. Çocuklar savaş ortamı içinde arkadaşlarını ya düşmanların içinden ya da süper kahramanlar içinden seçerler. Böylece ya düşman ile savaşırlar ya da süper kahramanlar gelip onları kurtarır.
Savaşı yaşayan bu dönem çocukları olup biten olumsuzluklardan, yaşanan felaketlerden kendilerini sorumlu tutabilmektedirler çünkü bu dönemde benmerkezci özellikler sergilemektedirler. Bu tutum çocuklarda ciddi suçluluk duygularının yaşanmasına ve suçluluk şemalarının oluşumuna sebep olabilmektedir.
3) Düşünce-İşlem Şemaları: Bu dönem yedi yaştan itibaren görülmektedir. Bu dönemde şemalar içsel zihinsel aktiviteler ile oluşmaktadır. Çocuklar şemalar aracılığı ile nesne ve olaylara katkı yapmaktadırlar. Gruplama-kıyaslama-serileme becerileri bu dönemde kazanılır. Bu dönemde çocuklar mantıksal düşünme becerisini edinmeye başlarlar. Örneğin 2-6 yaş döneminde çocuk her askere aynı özellikleri atfederken, bu yaş döneminde çocuk her yeşil giyinenin asker olmadığını, aslında iki grup asker olduğunu, bir grubun düşman askeri olduğunu, diğer grubun onu ve çevresini korumak için savaştığını öğrenir ve şemalarını değiştirerek uyma davranışı geliştirir. Bu sayede çocuk ben ve başkalarını da öğrenmektedir. Savaşın sadece kendini ve çevresini etkilediğini düşünen, hatta bu savaşın çıkış nedeni olarak kendini sorumlu hisseden çocuk, bu gelişim döneminde başka bireylerin de savaştan olumsuz yönde etkilendiğini görmeye başlar. Bunun sonucu olarak çocuk bu duruma karşılık ne yapabileceğini düşünmeye başlar çünkü bu dönemde problem çözebilme becerileri de gelişmektedir. Çevresinde hep silahlar, bombalar, tanklar, uçaklar, füzeler gören çocuk bu silahların evleri, ormanları, ağaçları, marketleri, insanları yıprattığını görür ve buna engel olabilmek için insanların hiç bir şey yapamadığını fark eder ve bu olaylar onu çaresizlik duygusunu hissetmeye ve şemalarını oluşturmaya iter. Sonrasında çocuk problem çözme ile ilgili şemalar oluşturmaya başlar. Çaresizliği hakkında neler yapabileceğini düşünür, önce kendisini ve ailesin, sonra akrabalarını ve yakın çevresini, daha sonra da ülkesini korumak adına vatanseverlik şeması geliştirebilir. Bu dönemde çocuklar savaşı daha gerçekçi algılarlar ve bu da özellikle çaresizlik ve öfke duygularının açığa çıkışını tetiklemektedir. Çocukların güvenlik ve korunma duyguları sarsıldığı için geleceğe yönelik kaygıları ortaya çıkmaktadır.
Bu yaştaki çocuklara savaşın iki ülke arasında olduğu, aslında insanlardan çok olayın ülkeler arası olduğu anlatıldığı zaman çocuğun şemaları da ona göre şekillenecektir. Savaşların genellikle toprakları büyütmek ve yer edinmek ile ilgili olduğunu öğrenen çocuk bu doğrultuda savaş şemalarını geliştirecektir.
Vygotsky’e göre çocuğun zihinsel gelişimi Piaget’te olduğu gibi sadece çocuğun kendi başına geçekleştirdiği bir süreç değildir. Başka bireyler de çocuğun gelişiminde çocuğa yol gösterebilir, bilgi verebilir ve bir şeyler öğretebilirler. Vygotsky’e göre çocuğun belli bir gelişim düzeyinde yapabileceği birtakım davranışlar vardır. Ancak öyle davranışlar vardır ki çocuk bunları gerçekleştirebilmek için yetişkininin desteğine ihtiyaç duymaktadır. Buna proximal zone denmektedir. Savaş ortamında büyüyen bir çocuğun çevresinde ona rehberlik edebilecek, ona bilgi sunup onu eğitebilecek yetişkinlerin mevcut olmama ihtimali çok yüksek olduğundan, yetişkin varsa bile bu yetişkinin bu görevi savaş ortamında ne kadar sağlıklı yapabileceğinden emin olmadığımızdan dolayı, çocuğun bu yönlerden gelişimi çok mümkün olmayacaktır. Vygotsky’e göre zihinsel gelişim dış etkilere açıktır. Çevreden bireye doğru bir yol izlemektedir. Çocuklar dış dünya ile etkileşim kurarlar, diğer bireyleri ve onların etkileşimlerini izlerler ve bunları kendi zihinsel gelişimleri için kullanırlar. Bu sürece içselleştirme adı verilir. Çocuk içselleştirme yaparak sosyal çevreden edindiği bilgileri kazanarak özümser. Burada yetişkinlerin asıl görevi çocuğun içsel denetimini destekleyerek onu güdümlemektir. Eğer çocuk savaş ortamında yetişkin desteğinden mahrum kalırsa içsel denetimini kazanamaz ve dıştan denetimli ve yönlendirilen bir birey olur. Eğer savaş ortamında yetişkinden faydalanmak mümkün değilse onu yerine daha başarılı ve eğitimli çocukları rehber olarak kullanılabilinmektedir. Savaş ortamında aynı evde ya da sığınakta yaşamını sürdüren çocuklar birbirlerine rehberlik yaparak eğitsel süreçlerine devam edebilirler.
Vygotsky’e göre kavram gelişimi iki şekilde olmaktadır: biri kendiliğinden öğrenilen kavramlar, diğeri de öğretilen kavramlar. Kendiliğinden öğrenilen kavramlar günlük hayatta öğrenilen kavramlardır. Savaş ortamında çocuğun öğrendiği savaşın sadece kendisini, ailesini, aynı ortamda bulunduğu kişileri etkileyen, şiddet ve vahşet unsurları içeren, korkutucu bir olgu olduğudur. Öğretilen kavramlar ise okulda edindiğimiz kavramlardır. Savaş ortamında çocukların okula devam edebilmek gibi bir şansları olmadığından çocuklar okullarda öğretilen savaşa ait tarihsel bilgileri, savaş yıllarını, hangi ülkelerin savaştığını, kimin kazandığını, kimin kaybettiğini öğrenemezler. Sadece kendi sosyal deneyimleri ile savaşı tanırlar.
Burada önemli olan bir diğer nokta çocukların dönemlere göre olayları ve olguları nasıl farklı algıladığıdır. 2 yaşındaki bir çocuk için savaş kelimesi bir huzursuzluk ortamını ifade ederken, 5-6 yaşlarında bir çocuk için askerlerin ellerinde silahlarla gezerek insanları öldürdüğü kaotik bir ortamken, 11 yaş çocuğu için iki devletin toprak paylaşımı için yaptığı kavgayı ifade edebilir. Ayrıca dil ve dil kullanımı Vygotsky’e göre çok önemlidir. Kavramları, olgu ve olayları ifade etmek için kullanılan dil, yaşanılan çevreden etkilenir. Savaş ortamında gelişen bir çocuğun sözcük dağarcığı, savaşa ilişkin kelimeler ve çevresindeki yaşıtları ve yetişkinlerin kullandığı kelimeler ile sınırlı kalacaktır. Kullanılan dil, çocuğun bilişsel süreçlerini de etkileyecektir.
Vygotsky’e göre oyun sosyal ortamdan ve sosyal olaylardan etkilenen bir olgudur. Oyun, toplumu ve topluma ait ipuçlarını bize veren sembolik bir etkinliktir. Çocuklar oyunlarında içinde bulundukları topluma ve sosyal ortama göre oyunlarını düzenlerler. Oyun bilişsel gelişime önemli ölçüde katkılar yapmaktadır. Çocuklar oyun aracılığı ile zihinsel imgelemlerini sembolize etmektedirler. Savaş ortamında gelişen oyuna ilişkin zihinsel imgeler daha çok şiddet içerikli olacağından çocukların oyunları da şiddet öğeleri içerecektir. Daha çok savaşçılık gibi kavgalı dövüşlü oyunları tercih edebilirler. Bu tarz oyunların yanı sıra belki de çocuklar savaş esnasında saklanırken sessizce beklemeyi öğrendiklerinden bunu da oyunlarına yansıtıp daha sessiz sakin beklemeli oyunları da tercih edebilirler.
Bronfenbrenner’e göre çocuk ilk önce anne ve babası ile ya da ona bakan kişi ile, sonra kardeşleri, komşuları, arkadaşları ile etkileşime girerek gelişir. Çocuk bu etkileşimin merkezindedir. Ancak savaş ortamında çocuk bunların çok azı hatta belki hiç biri ile sağlıklı bir ilişki kuramayacaktır. Bu etkileşimin eksik kalışı, çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir çünkü insanlar sosyal varlıklardır ve sosyal etkileşim olmadıkça gelişim mümkün değildir.
Bağlanma ve Savaş
Bir yaşına kadar çocuk diğer bireyle bağımlıdır. Tek başına bir şeyler yaparak hayatta kalması mümkün değildir çünkü henüz becerileri yeterince gelişmemiştir. İlk yıllarda anne ile kurulan ilişki güven duygusunun ve tüm duygusal ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Anne-çocuk arasındaki başarısız ilişki çocuğun dış dünyayı tanımasını ve kavramasını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bebek için anne her şey demektir. Annenin çocuğun yaşamından herhangi bir nedenle çıkması, çocuğun dış dünya ile ilişkisini olumsuz yönde etkiler ve güven duygusunu sarsar. Bowlby’e göre ilk beş yılda anneden ayrı kalan çocuklarda suçlu kişilik yapısı oluşma olasılığı yüksektir. Savaş nedeniyle annesinden ayrı kalan çocukların ileriki yıllarda suç işleme ve saldırgan kişilik yapısı geliştirme riski vardır. Ericsson’a göre ilk on sekiz ayda temel bağlılık gereksinimleri karşılanan çocuklar kişilik gelişimi açısından sonraki aşamalara devam edebilirler. Eğer gereksinimleri karşılanmamış ise bir sonraki gelişim aşamasına geçemeyebilirler. Savaş döneminde temel ihtiyaçları anneleri tarafından giderilemeyen ve anne yoksunluğu yaşayan çocuklar gelişimin diğer evrelerine atlayamayabilirler.
Ainsworth ve arkadaşlarının geliştirdiği ve Bowlby tarafından tanımlanan bağlanma kuramına göre üç farklı bağlanma stili vardır: Güvenli bağlanma: Çocuk anneyi temel güven kaynağı olarak almakta ve çevre ile ilişkilerini bu bağlamda düzenlemektedir. Güvenli bağlanma geliştirebilmek için çocuğa kesintisiz ve tutarlı tepki veren ve her zaman ulaşılabilir bir bakım verici olması gerekmektedir. Savaş ortamında büyüyen bir çocuğun böyle sağlıklı bir modele sahip olarak güvenli bir bağlanma geliştirmesi mümkün değildir. Çünkü anne ve çocuk ayrı mekanlarda kalmak durumunda olabilirler, birbirlerinden ayrılmak zorunda kalabilirler, hatta bir daha bir araya gelemeyebilirler. Ayrıca anneden başka baba ve ya çocuğa bakan kişi ile de aynı durumların yaşanması, bakım veren kişilerin değişmesi söz konusu olabilir. Bu tarz olumsuz yaşantılar sebebiyle çocuk güven duygusu geliştiremez, ihtiyaçları da karşılanmadığı için güvenli bağlanma gerçekleştiremez. Ayrıca kaotik ve travmatik savaş ortamında olumsuz duygular yaşayan anne-baba-bakıcının çocuğa yaklaşımı da olumsuz olacağından çocuk yine güvenli bir bağlanma gerçekleştiremez. Çocuğun savaş dönemi öncesinde ihtiyaçlarını gideren ve güven duyduğu birisi varsa bu dönemde çocuğun yanında oluşu, çocuğa huzur ve güven verebilir.Bir diğer bağlanma stili güvensiz bağlanmadır. Güvensiz bağlanmada anne çocuktan uzak durmakta, çocuğa duygusuz yaklaşmakta hatta çocuktan kaçınmaktadır. Kaygılı bağlanmada ise anne-baba-bakıcı çocuğun isteklerini gidermekte gecikmektedirler, tutarsız bir tablo sergilemektedirler bu durumda çocukta kaygı yaratmaktadır.
Savaş ortamında büyüyen çocuklar genellikle kaygılı veya güvensiz bağlanma gerçekleştirirler. Bu tarz bağlanma kalıpları geliştiren çocuklar ileride savaşan ve savaşı yaratan yetişkinler olabilirler.